
Refleksoloji, Uluslararası Refleksoloji Enstitüsü tarafından “tüm salgı bezleri, organlar ve vücut bölümleri ile ilişkili olan ellerde, ayaklarda ve kulaklardaki refleks noktalarına elle uygulanan, vücut fonksiyonlarının normalleşmesine yardım eden bir teknik” olarak tanımlanmıştır
Dobs (1985) tarafından refleksolojinin etkisini açıklayan teoriler tanımlanmıştır. Bunlardan biri enerji teorisidir. Bu teoriye göre refleksoloji vücutta elektromanyetik alanlar arasında iletişimi sağlar, zaman zaman enerji bloklarının meydana gelmesini, enerji akışını sağlar ve tıkanmış kanallardaki enerjinin tekrar dolaşmasına yardımcı olur. Diğer teori ise, laktik asit teorisidir. Buna göre, refleksoloji laktik asit’in ayaklarda mikrokristaller olarak depolanmasını ve bu kristalleri erittiğini ve enerjinin serbest akımına izin verdiğini, enerji akışını sağladığını savunur. Bu işlem toksinlerden kurtulma olarak adlandırılmıştır
Refleksoloji, ayaklar, eller ve kulaklardaki basınç reseptörleri ile otonomik ve algısal motor sinir sistemleri arasında iletişimi sağlar. Bu reseptörler santral sinir sisteminde cevaplara yol açar.
Sinir noktalarını belirli tekniklerle uyarmasının ortaya elektrokimyasal mesajlar çıkardığını, bununda nöronların yardımıyla ilgili organları uyardığını, fiziksel problemlerle ilgili gerginlik ve stresi rahatlatarak onların gevşemesini sağladığını savunur.
Refleks etki teorisinde, fiziksel hastalık ile gerginlik ve stres arasında bir ilişki vardır. Refleksoloji, uygulama yapılan bölgede kanlanmayı arttırıp, enerji bloklarını harekete geçirip, gerginliği azaltır, hastaları rahatlatır, otonom sinir sistemini uyararak gevşetici etki yaratıp fizyolojik parametreleri olumlu yönde etkiler.
Uluslararası Ağrı Araştırmaları Birliği (IASP) Taksonomi Komitesi’ne göre AĞRI ; var olan ya da olası doku hasarına eşlik eden ya da bu hasar ile tanımlanabilen, hoşa gitmeyen duyusal ve emosyonel deneyimdir.
Refleksologlar, refleksoloji ile uyarılan refleks noktalarının beyinde uyarılara neden olup, uyarılan alanda rahatlama olduğunu savunmaktadır.
Ağrılı uyaranların algılanmasında talamus ve korteks önemli yapılardır. Ağrı mekanizmasında talamusun görevi, ağrılı uyaranın kortekse iletilmesini sağlamaktır. Ağrının merkezinin talamus olmasına karşın ağrı algısının doğduğu yer kortekstir.

Refleksoloji, kanser ağrılarını ve kemoterapinin yan etkilerini hafifletmek ve yaşam kalitesini arttırma, sempatik ve parasempatik sinir sistemini ayarlamada ve fonksiyonunu düzenlemede, bağışıklık sistemini güçlendirmede, dolaşımı düzenlemede, enfeksiyon süresini kısaltmada, stres, anksiyete, gerginlik, depresyon, yorgunluk ve uykusuzlukta, baş, sırt, bel, kas ve migren ağrılarında, sinüzit, astım, egzama, bazı allerjiler gibi dermatolojik sorunlarda, bulantı ve kusmayı rahatlatmada, doğum sırasında ağrıyı azaltmada kullanılabilmektedir.
Araştırmalara dayalı sonuçlar refleksolojinin farklı hasta gruplarında ağrı kontrolünde etkili, destekleyici bir farmakolojik olmayan yöntem olduğunu göstermektedir. Farmakolojik yöntemler ile birlikte refleksolojinin ağrı gidermede ya da şiddetinin azaltılmasında kullanımının analjeziklerin kullanım oranını azaltacağı, hastanın yaşam kalitesinin yükseltilmesine destek olacağı düşünülmektedir. Tüm bunlardan yola çıkarak, refleksolojinin ağrı kontrolünde kullanımı önerilmektedir.
Kaynak
http://acibadem.dergisi.org/uploads/pdf/pdf_AUD_220.pdf
Resimler
https://www.researchgate.net/profile/Gulbeyaz_Can/publication/236902779_Refleksoloji_ve_kullanim_alanlari/links/00b4951a338441bbd2000000/Refleksoloji-ve-kullanim-alanlari.pdf
https://yalindunya.wordpress.com/2017/09/18/kaizen-yaparken-beynimizi-yenebilir-miyiz/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder